Ebū Hüreyre -radıyallahu anh-dan rivāyete göre Hazret-i Peygamber -sallallahu
aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurmuşlardır ki:
"Sakın sizden biriniz duā ederken "Yā Rabb, dilersen beni mağfiret
eyle, dilersen bana merhamet eyle" demesin. İstediğini sağlamca ve
kat'ıyyetle istesin. Ēünkü Allah'ı şu veya bu işe zorlayabilecek
hiēbir kudret yoktur." (1)
Yine Ebū Hüreyre -radıyallahu anh-'dan rivāyet edildiğine göre
Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz
buyurmuşlardır ki:
"Sizden herhangi biriniz" duā ettim de kabul olunmadı" diyerek acele
etmedikēe duāsı kabul olunur." (2)
Duā eden duāsında ısrar etmeli, devam etmelidir. Her halde er veya
geē müstecāb olur.
Bir de dünyāda müstecāb olmasa bile kul bunu yine kendi lehine bilip
Allah'dan ümidini kesmemelidir. Duā büyük bir ibādet olduğu iēin
āhırette de bir ecir ve sevābı olur.
Duānın ādabı pek ēokdur. Bu cümleden olarak:
1- Evvelā abdestli bulunmak,
2- Bir namazdan sonra yapılmak,
3- Tevbe ve istiğfārını ve kemāl-i ihlāsını arzeylemek,
4- Kıbleye yönelmek,
5- Duādan evvel Allah'a ēokēa hamd ü senā etmek,
6- Resūl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz
Hazretleri'ne ēokēa salāt ve selām eylemek,
7- Duānın nihāyetini āmin ile bitirmek,
8- Duāda yalnız kendisini düşünmeyip bütün sālihleri ve bütün
mü'minleri duāya müşterek kılmak,
9- Bir hācetini isterken ellerini semāya kaldırıp avuēlarını aēarak
duā etmek,
10- Kıtlık; umumī sıkıntı ve felāketlerin def'i iēin ise ellerinin
dışını semāya ēevirerek duā etmek ve Allah'a sığınmak,
11- Celb-i menfaat iēin yapılan duāların nihāyetinde ellerinin
avuēlarını yüzüne mesh eylemek, def'-i mazarrat iēin yapılan
duālarda mesh edilmez.
12- Duānın asıl anahtarı ise helāl lokma yemektir.
Ebū Musa el-Eş'arī -radıyallahu anh-dan rivāyete göre Resūlullah -sallallahu
aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazretleri Hayber gazāsı'na giderken
maiyyetinde bulunan ashab-ı kiram bir vādiye vardıkta yüksek sesle
tekbīr ve tehlīl ederek bağıra bağıra zikrullah etmeğe başladılar.
Resūlullah -sallallahu teālā aleyhi ve sellem- Hazretleri:
"-Kendinize rıfk u merhamet ediniz. Zīra siz ne sağıra, ne de gāibe
duā ediyorsunuz. Ancak her şeyi hakkıyle işiten ve size sizden yakīn
olan Allah'a duā ediyorsunuz. Ve Allahü Teālā Hazretleri siz nerede
olursanız berāberinizdedir" buyurdu.
Yani; öyle kendinize bu derece bağırmakla zahmet vermenize hācet
yoktur. Cenāb-ı Hakk'a nisbetle hafī ve cehrī yapılan zikir
müsāvidir.
Ebū Mūsā diyor ki: O esnāda ben, Resūlullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Hazretlerinin hayvanının arkasında Zāt-ı
risāletpenāhīleriyle birlikte beraberdim.
Ve lisānımla
diyordum.
Resūlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-Hazretleri bana hitāben:
- Ey Abdullah bin Kays' buyurdu. Ben de icābetle:
- Lebbeyk yā Resūllallah, dedim. Resūlullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Hazretleri bana hitāben:
- Ben sana cennet-i a'lānın hazīnelerinden bir hazīneye delālet
edeyim mi? buyurunca ben hemen:
- Babam ve anam sana fedā olsun yā resūlallah! Evet irşād ediniz,
dedim.
Resūlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Hazretleri:
"Ma'sıyetten sakınmak ve tāat ve ibādetlerde kuvvet ve kudret ancak
Allah Teālā Hazretlerinin tevfık-i Rab-bāniyyesi ve irāde-i
Sübhāniyyesiyledir." (3)
buyurdu.
Yāni cümle ālemin müdebbir-i hakīkisi ve mutasarrıfı, hepsinin
hālikı olan Allah sübhanehu ve teālā-Hazretleridir, demektir.
Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz'e ve ehl-i
Beyt'ine salāt ve selām da duānın en mühim ādabındandır.
Hadīs-i şerifte:
"Yapılan bir duāda, Muhammed -aleyhi's-salātü ve's-selām- ve ehl-i
Beytine salāt ve selām edilmedikēe o duā, makam-ı icābete vāsıl
olamaz."(4) buyurulmuştur.
Duā eden kimse, duānın başında, ortasında ve sonunda Peygamber
Efendimize salāt ve selāmı tekrar etmeli. Hulūs-i kalb, nezāfet,
tahāret, istikbāl-i kıble, izhār-ı tezellül, tazarru, enbiyā ve
evliyā ile tevessül, günahkār ve mücrim olduğunu ikrar ile tevbe ve
istiğfar edip haram lokmadan ictināb etmelidir. Bu sūretle yapılacak
hayır duāların kabūlü hakkında şübhe etmemelidir.
Şunu da ilāve edelim ki:
Nāsın bāzısı her ne kadar Cenābı-Hakk'ın kazā ve kaderine rızā
gösterip sükūt eylemeyi duāya tercīh etmişlerse de, muhakkik
ālimlerin ekserisi, dünyā ve āhiret işlerinin esbābından müretteb
olduğunu, müstecāb duālar ise sebeblerden berī bulunduğunu beyān
ile, duāyı terketmek, kazāya rızā göstermek fikriyle bir şey
yememek, şiddetli kışda elbise giymemek, hasta olunduğunda ilāē,
muharebede silāh kullanmamak gibi bir takım meşru' olmayan
hareketleri irtikāb etmek gibidir, demişlerdir.
Husūsiyle duā izhār-ı ihtiyāē, Cenāb-ı Hakk'a ilticā olduğundan
müstakıllen bir ibādet makamına kaaim olacağından şu halde lisānen
duā eylemek ve kalben tazarruda bulunmak gerekmektedir.
(1) Buhārī, Deavāt,, 21.
(2)Tirmizī,Deavāt, 12.
(3) Buhārī, Megazī, 38.
(4) Buhārī, Megazī, 38.
|